Steve Jobs Filmine Gidin!
Yayınlanma:

“Müzisyenler enstrümanları çalar, ben orkestrayı çalarım.” Bu sözler Apple’ın efsanevi kurucusu Steve Jobs’a ait. Jobs hakkında bugüne kadar birçok şey yazılıp çizildi. Belgeseller yapıldı, filmler çekildi. Bunlardan en sonuncusu ise ülkemizde 11 Aralık’ta vizyona giren ve Michael Fassbender’ın Steve Jobs’ı canlandırdığı film oldu. Bu yazımda film hakkında birkaç değerlendirmede bulunacağım...
Filmin değerlendirmesine başlamadan belirteyim, ben Ashton Kutcher’ın oynadığı 2013 yapımı ilk Steve Jobs filmini beğenmeyenlerdenim. Yeni çekilecek filmin de 1998’den sonraki dönemi kapsamayacağını öğrendiğimde beklentilerimi de düşük tuttum. Ama gelin görün ki beklediğimden çok daha farklı bir yapım çıktı karşıma. Lafı fazla uzatmadan başlayalım...
Walter Isaacson’ın kitabından baz alınarak Aaron Sorkin’in yazdığı senaryo, Steve Jobs filmine tam olarak bir “biyografi filmi” dememize engel oluyor. Film, Steve Jobs’ın hayatındaki kilit anlar olan 3 ürün tanıtımının etrafında işliyor. Bunlardan birincisi 1984 Macintosh tanıtımı, ikincisi 1988 Next Cube ve sonuncusu da 1998 iMac tanıtımı. Filmin bu 3 tanıtım çevresinde geliştiğine birde çekimleri sırasında sadece 3 set kullanıldığını eklersek sanki filmin çok kısıtlı bir alana hapsedildiğini düşünebilirsiniz; ancak yapım öyle hızlı bir tempoda gelişiyor ki izleyiciye farklı mekanlar arattıracak vakit bırakmıyor.
Filmdeki hiçbir konuşma boş değil, her bir muhabbet Steve Jobs’ın hayatından izler taşıyor, onun çalkantılı hayatını temsil ediyor. Ancak Jobs ve Apple konusunda daha önce hiçbir bilgisi olmayanların bu konuşmaları, yüksek tempoyu sindirebilmesi bir hayli zor. Zaten film başlar başlamaz kendinizi bir arbedenin içinde buluyorsunuz ve eğer arada geçen muhabbetlerin, ince nüansların aslında Steve Jobs’ı yansıttığını göremiyorsanız film sizin için sıkıcı diyaloglar barındıran ama buna rağmen izlemesi keyifli bir film olmaktan öteye geçememe tehlikesi altında. Bunun tersi durumlardaysa kendinizi diyaloglara kaptıracak, zamanın nasıl aktığını anlayamayacaksanız. Film sonunda ise keşke devam etseydi diyeceksiniz.
Filmin neredeyse her karesinde Steve Jobs’ı canlandıran Michael Fassbender’ı görüyoruz. Kendisi Ashton Kutcher gibi tip olarak Steve Jobs’a benzemiyor ama Jobs’ı öyle bir oynuyor ki tipinin benzeyip benzemesi umrunuzda bile olmuyor, çünkü Fassbender her şeyi kitabına göre yapıyor. Belli ki Jobs’ı çok iyi analiz etmiş, o meşhur gel-gitlerini, sinirlenmesini ve duygularını nasıl yansıttığını mükemmel bir şekilde oynamış. Benim bugüne kadar Steve Jobs hakkında okuduğum, gördüğüm, duyduğum, izlediğim her şeyi çok başarılı bir şekilde yansıtmış Fassbender. Zaten kendisini geçtiğimiz günlerde açıklanan Altın Küre adayları arasında; En iyi erkek oyuncu dalında ödül kovalayacak.
4 Altın Küre (Golden Globe) adaylığı
4 Altın Küre adaylığı bulunan filmin en iyi yardımcı kadın oyuncu dalında adaylığı bulunan oyuncusu Kate Winslet ise filmde Jobs’ın bir zamanlar sağ kolu olan pazarlama direktörü Joanna Hoffman’ı canlandırıyor. Hoffman Jobs’ı en iyi anlayan ve onun meşhur egosunu en iyi sindirebilen insanlardan biri olarak tanınıyor ve zamanının çoğunu Jobs’ın yanında geçiyor. Film Hoffman’ın görevinin ne kadar zor olduğunu izleyiciye iyi bir şekilde aktarıyor. Kadıncağız şüphesiz en zor görevlerden birini yapıyordu: Jobs’ın 'gerçekliği çarpıtma sahası'yla mücadele etmek.
Filmdeki oyunculuklar genel anlamda başarılı. Ayrıca Steve Jobs’ın hayatındaki önemli insanlarla nasıl diyalog kurduğunu da gözler önüne seriyor. Kızı Lisa’dan Steve Wozniak’a kadar ikililer arasında geçen diyaloglar Steve Jobs’ın aynı zamanda nasıl hem kırıcı hem de yeri gelince ince düşünceli biri olduğunu gösteriyor. Özellikle Wozniak ile arasında geçen muhabbetler benim çok hoşuma gitti. İkili arasındaki ilişki güzel bir şekilde yansıtılmış.
Yazının başında filmin 1998’den sonrasını kapsamadığını öğrendiğimde beklentilerimi düşük tuttuğumu belirtmiştim. Bunun sebebi benim tam anlamıyla bir biyografi filmi bekliyor olmamdı. Ancak bu film Steve Jobs’ın baştan sona hayatını anlatma saplantısından çıkıp Jobs’ın daha çok kişiliğini ve insanlarla olan ilişkisini ön plana çıkaran bir yapım olmuş. Bence iyi de olmuş.
‘Kendini bilmez bir küstahın vizyoner bir lidere dönüşümü...’
Bugün Steve Jobs’ı çoğu kişi “Dünya’yı değiştiren adam” ya da “dahi” olarak tanımlıyor. Aynı zamanda Jobs’ın bir zamanlar kendini bilmez bir küstah olduğu, dev bir egoya sahip olduğu da inkar edilmiyor.
Jobs’ın bir zamanlar kızı Lisa’yı reddetmesi, çalışanlarına kötü davranması gibi hareketleri çok tartışılır. Zaman zaman bu tür hareketlerinden söylediklerine ve yaptıklarına bakarak pişman olduğunu anlayabiliyoruz. Tüm bu dengesizliklerin nedenlerine inecek olursak bu yazı uzadıkça uzar ama filmin bunu çok iyi bir şekilde yansıttığını söyleyebiliriz.
Tutku ve hayaller
Bugün Steve Jobs “efsane” olarak anılıyorsa eğer bunun sebebi yaptığı işe olan tutkusu ve hayallerini gerçekleştirme uğruna önüne çıkan hiçbir engeli tanımamasındandır. Steve Jobs’ın kişiliğine dair görüşler belki seneler boyu tartışılacak ama tartışmasız olan tek bir şey var: Steve Jobs olmasaydı eğer Apple şirketi bugün bulunduğu konuma asla gelemezdi.
Pazar günü ‘kendini bilmez bir küstahın vizyoner bir lidere dönüşümüne’ tanık olmak istiyorsanız filme gitmenizi tavsiye ediyorum.
İyi seyirler…
Yazar: Tahsin Özyer
Twitter: @tahsinozyer





Yorum Yapmak İçin Tıklayınız0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.