Röportaj: Dünyayı Turlayan Türk Girişimci

Röportaj: Dünyayı Turlayan Türk Girişimci

Yayınlanma:
Röportaj: Dünyayı Turlayan Türk Girişimci

Gezilmedik kıta bırakmayan, gezdiği her yeri yazıp ya da ‘çekip’ paylaşan, yazar ve seyyah ruhlu bir Bilgisayar Mühendisi ile keyifli mi keyifli bir söyleşi yaptık. Peki, kimden bahsediyoruz? Kendisine soralım hemen.

TeknolojiTuru: Merhaba Said Murat, bize kendinden bahseder misin?

Said Murat: Merhabalar. Aslında, senin de kısaca bahsettiğin gibi, bir Bilgisayar Mühendisiyim. Şuan için, Polonya’nın Başkenti Varşova’da yaşıyor, özel bir şirkette çalışıyorum. Aynı zamanda tabi ki hem yazarlık yaptığımız internet platformları hem de köşe yazarlığı yaptığımız basılı yayınlar, dergiler var. Bunların haricinde ‘girişimci’ ruhunu tam anlamıyla hissedebileceğimiz projeler için çalışmalarda bulunuyoruz, çeşitli ülkelerde.

T.T: Peki, nasıl başladı bu serüven? Bilgisayar dünyasından bahsediyorum öncelikle.

S.M: Serüven dediğimiz zaman, konumuz birkaç dala ayrılıyor aslında. İlk serüven, 1 yaşımdayken başlıyor. Ailecek Rusya’ya taşındık ve 5 sene kadar orada yaşadık. Soğuk iklime o zamanlar alıştım sanırım. Sonrasındaki durağımız Türkiye’nin canı-ciğeri İstanbul idi. Atari dünyası ile Rusya’da tanışmış olsam da, bilgisayar serüvenim Türkiye’de başladı. Hazır site araçları ile uğraşırdım, HTML nedir ne değildir bakmaya çalışırdım, bilgisayar ile ne yaparım ne yapamam görmek için çaba sarf ederdim.

Yazarlık nereden geliyor peki dediğimizde aklıma hep şu gelir ki; bilgisayarımı ilk kullanma sebebim, kod yazmak değil, hikayeler yazmaktı. İlk hikayelerimden biri Atatürk ile ilgiliydi, hiç unutmam. Yazılarımı hazırlar, babama gösterir, okutur, fikrini alırdım. Babamın da yazıp-çizdiğini biliyordum, genç yaşlardan beri. Sonrasında, kendisi beni hep yönlendirdi. Makrolarla profesyonel Excel kullanımını da, hazır site araçları ile web site yapmayı da ve internet dünyasını da, 6-7 yaşlarımda bana gösteren, kendisi idi. Sonra, teknoloji, aşka dönüştü diyelim.

T.T: Serüven güzel başlamış. Şu an yapmakta olduğun iki işe de küçük yaşta atılmışsın. Peki, ilk nerede yazmaya başladın?

S.M: Kendi kurduğum sitelerde yazdıklarım sadece kişisel gelişimim içindi. Ancak ilk büyük çaplı yazılarımı Milliyet Blog’da yazmaya başladım. Babam da ben de güvenilir yazarlık almıştık. Kalemimize güvenen Milliyet ekibi, artık onay gerekmeden yazılarımızın anında yayınlanmasına izin veriyordu. O zamanlar 15 yaşımdaydım sanırım. Uzun zaman sürdürdüm orada yazmayı. Şuan çokça internet platformunda ve dergilerde yazmaya devam ediyorum.

T.T: Bilgisayar Mühendisi olan Said Murat’a dönecek olursak, ilk projeni sorsam?

S.M: Soruyu şöyle düzenlememe izin ver lütfen. İlk proje değil de, ilk profesyonel proje diyelim. Netteseyret.Net diyorum. O zamanlar 17 yaşımdaydım. ASP ile programladığım, MS Access veritabanı kullandığım, tasarımını Photoshop ile yaptığım ve kod ile bağlantısını Dreamweaver ile tamamladığım, ilk profesyonel projem idi. Canlı televizyon ve radyo yayını yapıyorduk. Proje başlamadan önce tüm kanal yönetimlerine e-postalar attım. Bazıları sorun yok dedi, bazıları olmaz dedi. Bir TV kanalı, hiç cevap vermemesine rağmen, projemiz alıp başını gidince, çok iyi hitler kazanınca, ‘izinsiz yayınlayamazsın’ deyip dava açmak istedi. Biz de o kanalı yayından kaldırdık. Projeyi ise Polonya’ya gittikten bir süre sonra, sektördeki büyüklerimize danışarak sonlandırdım.

miami_said

T.T: Ciddi emekler vermişsin ilk projen için. Peki, Polonya işi nasıl oldu? Sonra Türkiye’ye dönüş düşündün mü?

S.M: Aralarda insan hep düşünüyor, dönsem mi diye. Ancak bir süre sonra geçiyor bir şekilde. Bunun sebebi de, alışmak aslında. İnsan alışabiliyor, bir ortamda uzun uzun zaman geçirdikten sonra. Polonya’da okuyan bir arkadaşım vardı, Poznan şehrinde. Tavsiye etti ve kayıt oldum. İngilizce Bilgisayar Mühendisliği okumak üzere Başkent Varşova’ya gittim. 2010 yılında Polonyadan.Com’u kurdum. O zamanlar yalnızdım. Sonrasında Yavuz da ekibe dahil oldu.

Çokça editör değiştirdik. Polonya’nın Türkçe paylaşım yapan ilk platformuyduk. Biz Polonya’ya giderken Türkçe kaynak bulmak imkansızdı. Şimdi aradığınız herşeyi, biz paylaşmış oluyoruz zaten. Arkadaşlar Polonya hakkında sorular sorunca, kendi yazdığım yazıların linklerini gönderiyordum, ‘buyrun’ diye. Bu da, ilk değil ancak en büyük projem diyebilirim. Ve hala devam ediyor, günlük binlerce ziyaretçisi ile. Bu projem haricinde her yaz bir şirkette çalıştım.

Sertifika koleksiyonu yaptığımı düşünen arkadaşlarım var. Bir de Türkçe’siyle Tavsiye Mektubu (Recommendation Letter) biriktirmişliğim vardır, doğrudur. Henüz Lisans programım tamamlanmadan, Amerika Birleşik Devletleri’nde bir üniversiteden Yüksek Lisans teklifi ve kabulü aldım. Lisans bitince de hemen geçtim zaten.

T.T: O halde, sadece Polonya’da yaşamadın?

S.M: Tabi ki. Dur, daha yeni başlıyoruz. Bu arada, Polonya’da yaşadığım yaklaşık 5 yıl boyunca, Avrupa içerisinde 11 civarı ülkeye ve 50 civarı farklı şehre seyahat ettim. Büyük bir kısmına (birkaç gezi hariç) arabayla gittik, geze geze, göre göre... Lisans bitince de Amerika’nın New Jersey eyaletine taşındım. Yüksek lisans yaptığım ilk üniversite biraz uzak idi. Sonra New York’da Touro College’a transfer oldum ve haftanın 3 günü işten sonra akşamları Manhattan’a yüksek lisans derslerim için giderdim. 7/24 koşuşturduğum günlerdi ve bir buçuk seneden fazla sürdü, Amerika maceramız.

T.T: Amerika nasıldı peki? Neler yaptın? Neler tavsiye edersin?

S.M: Her gencin gidip görmesi gereken, yaşayıp koşuşturması ve gerçek dünyanın nasıl olduğunu görmesine yardımcı olabilecek bir ülke, Amerika. O sıralarda ‘veamerika.com’ isimli bir blog da kurmuştum. Ancak öyle yoğun geçiyordu ki günler, Pazar günü tatil olacak da biraz dinleneceğim diye iple çekerdim. O sebeple Blog çok güncel kalamadı. Lakin her günü ayrı güzeldi. Her ne kadar oradayken anlayamasan da, Amerika’nın kıymetini, dışarı çıktıktan sonra diğer ülkeler ‘aratıyorlar’ onun yerini. Yüksek lisans için üniversiteler çok pahalı.

Ancak mezun olana kadar dayanmak gerek biraz. İlk sene sonrasında zaten ücretli staj hakkı veriliyor. İstediğin yerde çalışarak değerlendirebilirsin. Yüksek lisans sonrasında iş bulup-bulamamak da sana kalmış. Ancak, Amerika’nın Avrupa’dan ayrılan kısa bir çizgisi var. O da, çalışma telaşesi. Polonya’da yaşıyor olsam da, uluslar arası bir şirkette çalışıyorum. E-postalar ile Avrupa’da iş döndürmek çok zor. Herkes telefon ile haberleşiyor. Lakin Amerika’da işler olduğundan biraz daha hızlı ilerliyor. Bu tempoya ayak uyduranlar, Amerika’da rahat ediyor. Ben alışmıştım artık. Çokça arkadaşıma, ‘Polonya’da yatıyormuşuz biz’ demişliğim vardır.

Polonya’da özellikle Polonyadan.Com projesi için gece gündüz koşturduğumuz günleri bilirim. Ancak hiç Amerika gibi olmamış demek. Tavsiyem şu ki, gidin, bir şekilde başarın. Koşturun. Çalışmaktan gocunmuyorsanız, mutlaka bir iş sizi bulacaktır.

T.T: Güzel yorum idi. O halde, sonra nereye geçtin?

S.M: Amerika’nın altını üstüne getirdim önce. Yine arabayla, kuzeyden güneye dolaştım. Sonrasında ise Brezilya’dan iş teklifi aldım. Ancak durum beklediğimiz gibi çıkmadı. Güney Amerika çok farklıymış, onu görmüş olduk. Eşimle gittiğim Brezilya maceramız sadece 1 yıl sürdü. Projelerimizi tamamlayıp, Polonya’ya döndük. Güney Amerika’dan ayrılmadan önce de tabi gezebildiğimiz kadar gezip, öğrenebildiğimiz kadar Portekizce öğrendik. Bilgi İşlem Yöneticisi’ydim. Ancak kolay günler değildi. Avrupa’nın gözünü seveyim deyip, geri döndük.

T.T: Geri dönüş yaptığına göre, Polonya’daki değişimin de farkındasındır. Neler görüyorsun? Polonya’ya mı gelsek?

S.M: Neden olmasın? 2009 gibi Polonya için Avrupa’nın yükselen yıldızı dediğimizde gülüyorlardı. Şimdi ise, yatırımcı ile dolup taşıyor burası. Dünya’nın çeşitli yerlerinden büyük yatırımcılar geliyor. Mesela, Google Campus, dünyada sadece birkaç şehirde var. Biri de burada, Varşova’da. IBM ve DELL’in Orta Avrupa yönetimi Polonya’dan yapılıyor. Yılda birkaç kez Avrupa’nın büyük otomobil fuarları Poznan şehrinde gerçekleşiyor. Her yıl StartUp etkinlikleri için dünyaca ünlü şirketler buraya akın ediyor. Volkswagen bazı modellerini Polonya’daki fabrikasında yaptırıyor.

Nutella başta olmak üzere birçok gıda firmaları da üretim ve ihracatlarını Polonya üzerinden yapıyor. Ve sistem olarak da yabancı yatırıma her zaman açık bir ülke. Daha ne olsun? Ve inanın, 3 sene önceki Polonya ile şimdiki arasında dağlar kadar fark var. Çok hızlı gelişiyor. Yarın, yatırım yapmak için çok geç olabilir.

T.T: Öyle güzel anlattın ki, Said. Peki, bundan sonra seni orada mı göreceğiz?

S.M: Başta da söylediğim gibi, burada uluslar arası bir şirkette çalışıyorum. Bu sebeple özellikle Avrupa içinde çokça gidip geleceğiz gibi görünüyor. Yaşayacağım yeri soruyorsan, bir süre Polonya’dayız. İleride güzel bir teklif gelirse, tekrar Amerika olabilir. Ancak eşim de ben de bir süre dinlenmek istiyoruz. Buradaki iş yoğunluğumuz da iyi. Ancak taşınmak, ülke değiştirmek, kıta değiştirmek, yeniden düzen oturtmak, inan kolay olmuyor. Biraz dinlenelim burada. Diğer yandan projelerimize de devam, tabi ki. Belki iyi bir proje ile karşınıza çıkabiliriz bir süre sonra. Kim bilir? Ancak bahsettiğim gibi, 2 buçuk senede 3 kıta değiştirdik. Biraz dinlenelim, bakarız. Ancak Polonya, güzeldir. Burada okuduğumuz için, evimiz gibi artık.

T.T: Sen gitmeden bir gelelim, görelim o zaman

S.M: Her zaman beklerim. Birlikte buradan başlayıp bir Avrupa turu yapalım.

T.T: Güzel fikir bak. Peki, Bilgiayar Mühendisi Said Murat mı, yazar Said Murat mı, seyyah Said Murat mı?

S.M: Aslına bakarsan, tam anlamıyla olmasa da, hepsi birbiri ile ilişkili. Seyyahlık farklı bir konu. 4 kıtada da yaşadım (Kuzey Amerika, Güney Amerika, Avrupa ve Asya). Ancak yaşamaktan çok, gezdiğim ülke sayısı daha fazladır. Gezdiğim her yerden magnet alırım, fotoğraf-video çekerim, paylaşımlar yapar, sonra da yazarım. Son kısım yine yazarlığa bağlanıyor gördüğün gibi. Yazmak için önce bilmek ya da görmek gerek. Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi? Sence?

Bu işin bencesi kalmadı artık. Çok gezen bilir. Eğer çok okuyan bilseydi, Brezilya ya da Güney Amerika hakkında o kadar güzel destansı yazılar yazılmazdı ve yanıltmazdı bence. Gidip gördüğünde, olayın hiç de yazıldığı gibi olmadığını görüyorsun. O sebeple, İspanya hakkında okumaktansa, bizzat gidip İspanya’yı karış karış dolaşmayı tercih ederim. Bilgisayar Mühendisliği ise bir aşk. O farklı bir konu. Seyyahlık ve yazarlıkla alakası var tabi ki. Lakin o başlı başına bir dünya. Girişimcilik farklı bir ruh. Onu bırakamam.

lodz_polonya_said

T.T: Çok güzel anlattın her birini. O halde, Teknoloji Turu’nda yazmak nasıl bir duygu?

S.M: Çok olmadı başlayalı ancak aile gibi olduk. Brezilya’daydım, Teknoloji Turu’nda ilk yazmaya başladığım zamanlar. Büyük zevkle yazıyorum. Bunun haricinde NewTech dergisinde de köşelerimiz var. Teknoloji adına yazmayı seviyorum. Yine yazılar yayınladığım birçok platform var, gezi, sanat, teknoloji ve iş dünyası konularında yazıp-çizdiğim. Teknoloji Turu, benim için iş değil, paylaşım platformum. İlginç bulduğum ya da paylaşmaya değer gördüğüm incelemeleri ya da haberleri, okuyucu kitlemiz ile buluşturduğumuz bir platform benim için. İngilizce, Lehçe ya da Portekizce gördüğüm ve ilgimi çeken içerikleri de Türkçe’ye çevrerek paylaşmaya gayret ediyorum, büyük zevkle.

T.T: Girişimcilik konusuna biraz dönecek olursak, dünyayı turlayan Türk girişimci olarak, Türkiye’deki girişimcilere neler iletmek istersiniz?

S.M: Daha önce hep bahsettim ama, ilk kural, dil eğitimi. Şirket isminiz sadece Türkçe’den ibaret olmasın. Startup kuruyorsanız özellikle, güzel bir isim bulun ve siz de İngilizce konuşun. Yurt dışına açılmaya her an hazır olun. Mesai kavramını unutun. Girişimci olmak, hafta sonu tatillerinizi de bir şekilde değerlendirmeyi gerektirir. Ailenizle ayıracağınız zaman ayrı, çalışacağınız zaman ayrı, bir şekilde planlanmış olmalı. Büyük şirket olduğunuzda illa ki tatiller için vakitleriniz çokça olacak. Genel müdürünüze işleri emanet edip jetiniz ile Miami’ye gidip tatil yapacaksınız. Ancak bunu gerçekleştirebimek için, öncelikle, çok koşturmak gerek.

Diğer bir mesele, networking, yani insan ilişkileriniz. Bu bir karakter aslında. Girişimciliğin karakterinde, hiç durmadan yeni insanlar tanımak ve tanıdığınız insanlarla ilişkilerinizi kuvvetli şekilde tutmak vardır. Networking, benim için aşktır. Ve her girişimci için de öyle olmalı.

T.T: Biraz geç sorulmuş soru olacak ama, neden Avrupa? Neden Türkiye’de okumadın? Ve neden Türkiye’de çalışmıyorsun?

S.M: Öncelikle şunu belirteyim, Türkiye bir başka. Ancak sistem olarak değil, doğal güzelliği bakımından güzel bir ülke. Sistem kelimesinin Türkçe’de yeri dahi olduğunu düşünmüyorum. İşlerine, toplantılarına ya da özel görüşmelerine, yani arkadaşları ile buluşmalarına dahi geç kalan insanlar... Bu hepimizin suçu... Çünkü öyle alışılagelmiş. Bu kuramı yıkan biri de çıkıp dememiş ki, arkadaş bir yanlışlık var. İş dünyasında çok büyük firmalar var. Dünya’da temsil edilen Türk firmaları da var. Ancak Türkiye’den gelen işadamlarının çok büyük bir kısmı hem Amerika hem de Avrupa’da çok zorluk yaşıyor. Strateji ve plan konusunda sınıfta kalıyoruz.

Diğer bir husus, insana verilen değerin burada daha yüksek olduğunu düşünüyorum. Kırmızı ışığa bile gerek yoktur, yaya karşıya geçecekse, geçer. Çok kural var, evet. Ancak uyulduğu zaman herkes mutludur. Bir başka husus ise, daha çok insanla irtibat ve daha çok uluslar arası bağlantı sağlayabilmek için yurt dışını seçtim. Üniversite eğitimimde yurt dışında olmanın önemi büyük. İngilizce, Lehçe, Portekizce öğrenme imkanım oldu. Binlerce farklı sektörde, farklı ırkta, farklı millet ve dinde, farklı dilde, farklı kültürde ve gelenekte insanla tanışma fırsatım oldum. Hindistan ile ilgili konuşurken, Hindistanlı arkadaşlarımdan örnekler vererek onların gelenekleri ile ilgili konuşabilme şansı, ancak o insanlarla bir arada bulunarak olabilirdi.

Türkiye’de evimde kitap okuyarak ne kadar öğrenebilirdim bu konuyu? Zor. Ancak şu da doğru ki, bu bahsettiğim son husus bir Alman için de geçerli. Sadece Almanya’da oturup işe gidip gelen bir Alman da, kendini geliştirmiyor ve doğduğu gibi ölüp gidecek demektir. Bize, girişimci, sürekli aklı-fikri yeni projelerde olan, verilen projeleri de elinden gelenin fazlasını yaparak zamanında (söz verdiği gibi) tamamlayabilen kişiler lazım. Profesyonelliğin yanında, iş ahlakı da çok önemli. Zeki insan her yerde var. Ancak aynı zamanda dürüst ve sözüne sadık insan olmak lazım.

Belki kısmet olur, ileride Türkiye’ye de döneriz. Söyleşimizin başında da bahsettim, daha önce dönmeyi düşündüm birkaç kez. Ancak küçük yaşlarda dışarıda kaldıktan sonra dönmek de kolay olmuyor. Belki 1 yıl sonra yine Polonya’dan yazacağım, belki de dünyanın başka bir yerinden. Şuan için bu konuda söylemde bulunmak çok yerinde olmayacaktır. Ancak Türkiye meselesi, yakın zamanda, çok zor. Özellikle, bizler için, yani girişimci olmaya çalışan mühendisler, Türkiye’de ciddi zorluk çekiyor. Bunu yakından görebiliyoruz.

T.T: Böylesine açık ve uzun uzadıya bir cevap da tahmin etmiyordum açıkçası. Soluksuz ve güzel oldu. Peki tüm yaptığınız işler, sizce sürecek mi yoksa sonrasında ileride tek işe odaklanır, onunla ilgilenirim mi diyorsunuz?

S.M: Aslına bakarsnız, tek iş ile çok zor artık. Dünya’yı gezmeyi tozmayı bırakamam. Belki ileride Silikon Vadisi’ne yerleşiriz, oradan şirketlerimizi yönetebiliriz de. Ancak seyyahlık farklı bir zevk. Dünya’da gezilmedik bir yer bırakmak istemiyorum. Kendi haritam var ve oradan gittiğim-gideceğim yerleri işaretliyorum. Gezdikçe yazmaya da özen gösteriyorum. Teknoloji yazarlığını bırakmaya hiç niyetim yok zaten. Ancak gezi ve sanat yazıları da hoşuma gidiyor. Mühendislik bambaşka konu. Belki ileride yönetim kadrosunda mühendisleri yöneten ve hiç kod yazmayan bir konuma da gelebilirim. Keza, bizim sektörün yolu bu şekilde zaten. Belli yaş ve tecrübeden sonra, genelde öyle oluyor. Ancak henüz erken bunun için. Hala koşturma çağındayız. Lakin, seyyahlık ve yazarlık belki de hobi olacak, belki daha farklı business işleri kovalayacağız. Henüz erken. Ancak hepsi de mümkün.

T.T: Birlikte bekleyip göreceğiz o halde. Peki, son olarak neler söylemek istersin, Teknoloji Turu okurları için?

S.M: Bahsettiğim gibi, Teknoloji Turu için yazmaya devam ediyorum. Bunun haricinde, hangi sektörden olursanız olun, dil olayını çözün. İngilizce mutlaka hallolmalı. Prestijli isimlerle yurt dışı pazarlar araştırılmalı. Benimle irtibata geçildiğinde, elimden geldiğince bire-bir soruları yanıtlamaya da çalışırım. Polonya’ya yolu düşen girişimcileri de bekleriz mutlaka.

T.T: Peki, çok teşekkür ediyorum, değerli zamanınızı bize ayırdınız.

S.M: Ne demek. Dediğim gibi, aileyiz biz. Ben teşekkür ederim. Sağlıcakla kalın!

Yorum Yapmak İçin Tıklayınız0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.